Çaltı’daki linç girişimi, tehdit olayı nedir?

Divriği Çaltı arasını Çaltı Çayı kıyısını takip eden trenyolundan gitmeye karar verdik, hem kese hem de inanılmaz manzarası olduğunu söylediler, biz, biraz da maceracı ruhumuzdan ötürü kabul ettik. Geceyi bir doğa barınağında geçirdik, ağırlık yapmaması için yeterli sıvı ve yiyecek taşımıyorduk, sabah 09.00 olunca iyice acıkmış ve yorulmuştuk, çayın karşı kıyısında bir şantiye gördük, paçalarımızı sıvayarak karşı kıyıya geçtik. Kahvaltı yaptık, sohbet ettik. Şantiye şefi mühendis, kendilerine ait Çaltı’daki şantiyeden söz etti, yolunuzun üzerinde dedi, öğleden sonra tam da güneş tepedeyken Çaltı’ya ulaştık, hem soluklanalım hem de telefonlarımızı şarj edelim diye şantiyeye uğradık hem de bizi Kemaliye Taşyolu’na kadar bırakacak bir araç buluruz diye düşündük. Çay içerken telefonum çaldı kaymakam arıyor ben de İnan da duysun diye ve bulunduğu nokta dışında çekmediği için speakeri açarak konuştum. Şantiyedekiler yürüyüş yaptığımızı öğrenmiş oldular böylece. Derken yanımıza 55 yaşlarında bir adam geldi, sakallarından milliyetçi muhafazakar olduğu anlaşılıyordu, bodozlama, siz kimin adına çalışıyorsunuz, sizi kim gönderdi, kimin maşasısınız, hangi lobiye çalışıyorsunuz…. sorularını sordu, uzun uzun sorduğu bütün soruları dostça cevaplamaya çalıştık, İnan’a çok takıldı, Kürtlüğüne, dedelerinin İran’dan gelmiş olmasına… Bütün saldırgan tutumuna rağmen yumuşatmaya başardık, diyecek herhangi bir şey bulamaz duruma geldi, hatta bizi Taşyolu’na kadar bırakacağını söyledi, o esnada yine milliyetçi muhafazakar olduğu bıyıklarından anlaşılan 45-50 yaşlarında orta boylu biri geldi ve burada siyaset yapmayın, millet huylanmaya başladı, hadi siktirolun gidin buradan dedi, biz bütün saldırgan yaklaşıma rağmen barışçı dilimizi koruyarak demek ki dilimiz yanlış, kendimizi anlatamamışız dedik, peki dedik, özür dileriz, kimseyi incitmek ya da huylandırmak gibi bir niyetimiz olmadığını söyleyerek hemen ayrılmak için yürümeye başladık. Bizi yaklaşık yarım saat sorguya çeken ve ne kim olduğunu ne de ne iş yaptığını söyleyen ilk kişi, ikinci adamın düşmanca küffar saldırganlığına rağmen ağzını açıp tek kelimeme etmedi… Kaygılandık, kendi aramızda konuştuk ve iki şeye karar verdik: ilki, gidiş yolumuzu, güzergahımın değiştireceğiz, çünkü birkaç kişi peşimizden gelip bize zara verebilirlerdi; ikincisi kaymakamın karakolu adres göstermesi ve Çaltı’daki olay nedeniyle İnan ile Dersim’de buluşmak üzere ayrılmaya karar verdik. İlk adam, olay esnasında orada yani Madımak’ta olduğundan söz etmişti. Sürekli olup bitenin Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen dış güçlere bağlayan tipik Türk sağı söylemini dillendirdi, ben de hadi beni galeyana getir seni ya da herhangi bir kişiyi öldürmem, yakmam… için dedim… Ciddi ciddi fikirsel anlamda konuştuk ama adamın saldırgan tavrı, ikinci adamın küfür dolu tehditlerine kısa sürede de olsa oluşan hukuk nedeniyle müdahale beklentimizin boşa çıkması, kaygılarımız arttı. Kendi aramızda spekülasyon yapmaya başladık. Saldırgan tutumları çok provoke ediciydi, en küçük bir cevap vermemiz halinde bize çullanacaklarını adım gibi biliyordum ve buna gerek yoktu, çok ucuz bir ölüm ya da benzeri bir şey olurdu. Projenin bu saldırgan tutum nedeniyle ne kadar anlamlı olduğunu düşündüm yeniden.

8 Temmuz 2014, dönüş yolundan…

Kemaliye’deki karakol meselesi nedir?

Gün içinde kaymakam ile görüştüğümde bana saat kaçta ilçede olacağımı sormuştu! Ben de mesai saatine yetişemeyeceğimi söyledim, geldiğimde kendisine ulaşmamı istedi, neden diye sorduğumda rica ettiğini ifade etti, nasıl diye sorduğumdaysa karakola uğrarsanız, onlar, bana ulaşır dedi, peki dedim. İlçeye girer girmez, ekte sokakta/caddecikte görüldüğü gibi küçücük bir yer, karakolun önündeki polis, hemen yanıma geldi ve Metin Bey hoş geldiniz dedi, ben de ilerde Özgün Kafe varmış, Mehmet Bey’e (kaymakam) iletin oradayım, dedim, hemen bir amiri geldi saniyesinde benim güvenliğimden sorumlu olduklarını, karakola geçmemizi rica etti, ben de hangi hukuki çerçevede diye sordum, nazik biçimde size yardımcı olmak istiyoruz dedi, ben de yardıma ihtiyacım olmadığını ifade ettim. Defalarca rica edince peki dedim, karakolun içine girmedik, dışarıda kamelyada oturduk, kimliğimi görmek istedi, GBT için değil, Metin Bayrak olup olmadığımdan emin olmak için, çıkardım, elimde tutarak gösterdim. Teşekkür etti. Sonra güvenlik şubeden bir başka kişi geldi, o da güvenliğimden sorumlu olduklarını, başıma herhangi bir gelmesinden endişe edildiğini, ve daha bu mealde pek çok şey söyledi. Israrla yardıma ihtiyacım olmadığını ifade etmeme rağmen, büyük bir şaşkınlık, nezaket ile hareket ederek iki kelimeden birinde sakın yanlış anlamayın diyerek beni 40 dakika eğlediler, akşam Başbağlar’a geçmek istediğimi söylediğimde asla dediler, güvenlik nedeniyle gitmeseniz iyi olur dediler. Rağmen iş yapacak biri değilim, geliş amacım kişi ya da kurumlarla inatlaşmak değil, amacım çok açık, ortak hafıza müzesi oluşturmak… Nerede kalacağını sordular, öğretmen evinde kalacağımı söyledim, aramak istediler ama müsaade etmedim, oraya doğru yürürken telefonum çaldı, yer olmadığı bilgisini verdiler, benim için aramışlar, oysa istemedim, istemediğimi tekrar dinlendiriyor, bana belediyenin misafirhanesinde yer ayırtmışlar, kabul etmedim, tekrar beni herhangi bir konuda aramamalarını rica ederek telefonu kapattım. Bu kez ikinci görüştüğüm polis aradı, benzer şeyleri söyleyerek yardım etmek istediğini, misafir etmek istediklerini ifade etti, ihtiyacım olmadığını söylersek tekrar telefonumu kapattım. Dernek başkanını aradım, sıkıntımı paylaştım, beni bir esnafa yönlendirdi, ilçenin köklü bir esnafı, gidip yemek yedim, ardından kendimi takdim ettim, kendilerine ait otelde ücretini kendim ödeyerek konakladım. Ertesi gün o esnafın aracıyla köydeki törene gittim.

8 Temmuz 2014. dönüş yolundan…

Neden Başbağlar’daki resmi törene katıldım?

Bütün açıklığıyla yeniden ifade etmek istiyorum: Nasıl Madımak’taki törenlere katıldıysam Başbağlar’daki törenlere de katılmayı bir sorumluluk addederim. Törene, sırf devlet organize ettiği için, kaldı ki köy muhtarlığı, ilk konuşmayı yaparak ve sahibi olduğunu gösterdi, katılmamak, ortak akıl yürüyüşü’nü daha doğmadan öldürmek demekti benim nezdimde. Düşman, taraf, öteki, benimle aynı safta olan/olmayan dikotomileri üzerinden bakmıyorum hayata; kaldı ki bu bakış, projenin ruhuna da aykırı. Devlet törenine pasif biçimde katılmak, yalnızca köylülerin arasında töreni sessizce izlemek, “fiyasko”ya mı dönüştürür çabamızı. Nedir bu şekilcilik? İsterdim bütün ayrıntılarıyla ne olduğunu anlatmama izin versinler ardından kanaatlerini ifade etsinler, ama ne yazık ki öyle olmadı. Yargısız infaz, zihinlerdeki Baconvari putlar nedeniyle düşünmeden yargılarız genellikle. Üzücü. Bu iklim, çabamızın anlamlı ama bir o kadar da zor olduğunu gösteriyor bize. Başbağlar, neresinden bakılırsa bakılsın kirli bir katliam, çeşitli kimlik gruplarının bunu kullanması, maniple etmesi, siyasi rant elde etme gayretkeşliği… anlaşılabilir bir şey, ama ortak hafıza yürüyüşü, çok naif ve sınırlandırıcı bir perspektiften konuyu ele aldığını dile getirmişken neden bunca saldırıya maruz kalıyor?

8 Temmuz 2014, dönüş yolundan…

Hazırlıksız, ön çalışması yapılmamış bir yürüyüş!

Yeterince ön çalışması yapılmadığı eleştirilerini çok yerinde buluyorum ben de! Lakin, ilk etabın sona ermesinin ardından ikinci etap için daha profesyonel bir planlamanın yapılabileceğini düşündüm. Neden mi? Şunun için: Bir fikir üzerine konuşmak ile yapılmış, gerçekleştirilmiş bir eylem üzerine konuşmanın arasındaki farkı önemsediğim için. Çağrı metninde dile getirildiği gibi üç yıllık bir projeden söz ediyoruz. Öncelikle içerik toplanacak, bu süreçte network oluşturulacak, eşzamanlı medya görünürünü sağlanacak, ardından da sanal müzenin tasarım ve yazılım sürecine başlanacak.

Ön çalışmadan kasıt, fiili yürüyüş ise, son güne kadar kimsenin geleceği net değildi. Biliyordum ki en az bir kişi yürüyecekti. Doktoruma danıştım, giyimden beslenmeye pek çok konuda, bütçemin elverdiği ölçüde de önlemlerimi aldım, hırlıklarımı yaptım. Nitekim, yürüyüş süresince, bütün zorluklara rağmen, herhangi bir sağlık sorunuyla karşı karşıya kalmadım. İnan’ın, küçük bir kaza nedeniyle belini incitti, onun da yürüyüşte ilgisi yoktu, yanlış bir hareket nedeniyle oldu… Hızımızı inan’a gör ayarladık, yükünü paylaştım… Bir biçimde kendi içimizde sorunu yöneterek yürüyüşe devam ettik.

8 Temmuz 2014, dönüş yolundan…

Sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmelerde bulunup destek istemediniz, paylaşmadınız!

30 Haziran tarihinde ANF’de çıkan söyleşinin ardından iletişim kanallarından bize ulaşan ne bir tüzel kişilik ne de gerçek kişi oldu… Çağrı, olabildiğince net idi yani herkese açıktı; kaldı ki hala da öyle! Sivil toplum kuruluşlarıyla görüşmenin sekretarya işlerini götürecek kimsenin yokluğu, böyle bir girişimi de en azından şimdilik ihmal etmemize neden oldu. Önemsemiyor değiliz, bunu yürütecek kişi ya da kişilere ihtiyaç var. Öyle ümit ediyorum ki ilerleyen süreçte, belki ikinci etabın belki de üçüncü etabın ardından ihtiyaç duyulan kadro oluşacak…

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği, Alevi – Bektaşi Bileşenleri ile temas etmediniz!

Bireysel ve kurumsal anlamda girişimimiz oldu fakat herhangi bir dönüş alamadık. Törenlere PSAK otobüsüyle gittik, yol boyunca da konuştuk, diğer otobüsteki insanlarda da biliniyordu yürüyüşümüz fakat herhangi bir kişi gelip bizimle irtibata geçmedi… Bunu anlayabilirim.

 

8 Temmuz 2014, dönüş yolundan…

İlk etabın ardından…

1 Temmuz’da İstanbul’dan çıktığımız “ortak hafıza yürüyüşü”nün ilk etabı Dersim’de sona erdi…

Birkaç konuda bilgi vermek ve yürüyüşle ilgili gelen eleştirilere cevap vermek sorumluluğuyla yazıyorum…

Öncelikle bir konuyu bütün açıklığıyla ifade edeyim: bu yürüyüşün ne bir kişiyle ne de herhangi bir kimlik grubuyla özdeşleşmesini istiyorum… Nedeni çok basit: ruhuna aykırı… Tam da gerekçesi nedeniyle… Cemaatleşmenin ruhları da zihinleri de iğdiş ettiği bir dönemde, neyin ne şekilde yapıldığından çok kime karşı kimin yaptığıyla alakadan olunuyor… İşte o vakit de yapılan, samimiyet testinden geçemediniz gibi etiketlemeye de teşne konumlanışı nedeniyle çabalardan beklenen verim elde edilemiyor…

8 Temmuz 2014, dönüş yolundan…

Katliamlara karşı ortak hafıza yürüyüşü

http://www.firatnews.com/news/guncel/katliamlara-karsi-ortak-hafiza-yuruyusu.htm

Felsefe Öğretmeni V. Metin Bayrak ve arkadaşları, Sivas katliamı yıldönümünde katliamlara karşı sanal ortak hafıza müzesi kurmak amacıyla yürüyecek. 2 Temmuz’da sınıf arkadaşı Yasemin Sivri’nin katledildiği Madımak’tan Başbağlar’a yürümeye hazırlanan Bayrak, ANF’ye projesini anlattı. Ortak hafıza yürüyüşünü, aynı zamanda kadına yönelik şiddetin simgesi olan Melek Karaaslan’a ithaf eden Bayrak, “Farklı coğrafyalarda, farklı haklara yaşatılsa da acılar ortaktır; önemli olan birbirinin acılarına ağlayabilmektir” dedi.

BİR NOKTADAN DİĞERİNE ‘CAN’ TAŞIMAK

Yürüyüşünüz neden Sivas’ta Başbağlar’a? Özel bir nedeni var mı?

Evet özel bir nedeni var. Çünkü ben Madımak katliamında sınıf arkadaşım Yasemin Sivri’yi kaybetmiştim. Hacettepe Üniversitesi’nde Felsefe okuyorduk. Kitap kurdu bir öğrenciydi. Öyle ki yakınları ona profesör derdi. En son onu Haziran ayında okul kapanmadan görmüştüm daha sonra ölüm haberi geldi. Bu olayın bir yönü. Diğer yandan kamplaşmaya, ötekileştirmeye, trajediye, çalınmış hayatlara, iktidarın, kendinden görmediklerini, her ne sebeple olursa olsun, hunharca katletmesine uygun, çok tipik bir örnek olması nedeniyle Sivas’tan, Madımak’tan başlayıp Başbağlar’a gitmek istedim. Çünkü Başbağlar da özel bir örnek. Beraberimde çiçek soğanları götürüp oradan oraya hayat taşımak istedim. Bu, uzun soluklu bir yürüyüş. Başbağlar’dan Dersim’e; Dersim’den Bingöl’e; Bingöl’den Özalp’e; Özalp’ten Roboski’ye; Roboski’den Şırnak’a, Şiran’a, Aşkale’ye, Adana’ya, Ankara’ya, Sivrihisar’a, İstanbul’a, Trakya’ya… Fırtına Vadisi’nden Bergama’ya, Munzur’a, Çoruh Vadisi’ne… Yürüyenleri değişse de yürüyüşün devam etmesi… Bir noktadan diğerine “can” taşımak. Farklı coğrafyalarda, farklı haklara yaşatılsa da acılar ortaktır; birbirinin acılarına ağlayanlarsa dosttur ve dostlar savaşmaz.

MÜZE BELLEK VE UYGARLIK, HATIRLAMAKTIR

Oluşturmak istediğiniz sanal müze nedir? Biraz açabilir misiniz?

Yürüyüş noktalarında, aralarındaki yerleşimlerde yaşayan insanlarla kurulan ilişkilerin, insan hikâyelerinin, katliamlardan arda kalanların sözlü tarih çalışması gibi derlenmesi, olaya dair bilgi ve belgelerin derlenerek coğrafyanın dillerinde sanal bir müze inşa etmek. Dijital çağın pek çok imkânı var; sıklıkla eğlence endüstrisi için tasarruf edilir. Oysa bu ve benzeri amaçlar için de oldukça uygun bir platform olarak değerlendirilebilir. Müze bellektir ve uygarlık hatırlamaktır.

Bu ortak hafıza yürüyüşü ne zaman sonuçlanacak?

Üç yılda sonuçlanmasını bekliyorum. Birbirine bağlanacak o kadar çok katliam ve insan hikâyeleri var ki, bunları derlemek, sunulabilir hale getirmek, akademik bilgiyle desteklemek hiç şüphesiz uzun soluklu bir mücadele ve ekip işi.

STATÜKOLAŞAN İKTİDAR YOZLAŞIR!

Mesajı nedir? Nasıl sonuçlanmasını istiyorsunuz? Neye yol açmasını istiyorsunuz?

Hem doğal hem de toplumsal yaşam, denge üzerine kuruludur. Katliamlar, dengenin harici bir güç tarafından bozulmasıdır bir bakıma. Doğanın ve toplumun dengesini sarsan, oradaki uyumu bozan her türden girişim yaşamı tehdit eder. Milyonlarca ve binlerce yılda oluşan dengenin, birden bozulduğu örneklerdir katliamlar.

Fikrin, iktidara dönüşmesi statükolaşmayı ve yozlaşmayı doğurur. Artık her şey çivi olarak görülmeye başlanır. Kimlik temelli fikirlerin iktidar olması, katliamlar üretir. Ekonomi temelli yaklaşımlarsa, 14.5 milyar yaşındaki dünyanın “şimdi”den ibaret olduğunu düşünür. Her şey, şimdi için tüketilebilir, yok edilebilir, yarını düşünmeden kullanılabilir.

Türkçede “Öküz öldü ortaklık bitti” diye bir söz vardır. Sahi, bizleri bir arada tutan öküzümüz nedir? Ne olursa birlikteliğimiz kalıcı olur? Her sokakta, hatta hanede değişen kimliklerimiz, öküzümüz olabilir mi? Farklılıklarımızı değil ama benzerliklerimizi öküzümüz kılamaz mıyız? Bizleri birbirimize farklılıklarımız değil ortak benzerliklerimiz yakınlaştırır. Ben, benzerliklerimizi beslemeliyim. Bunun için her biri insanın ayrı türden kalebentleri olan kimliklerini yırtıp üzerinden atması, dünyaya, topluma ya da kendine belli türden bir kimlik üzerinden bakmaması gerektiği kanaatindeyim.

ZİNCİRLENMİŞ MELEKLER ÜLKESİ

Ortak Hafıza yürüyüşünü Melek Karaaslan’a ithaf etmenizin özel bir nedeni var mı?

Benim için Melek, kadına yönelik şiddetin, zulmün simgesidir. Melek, adı ve yaşamıyla bu coğrafyanın zıtlıklarını temsil eder. 16 yaşında bir çocukken evlendirilir, 24 yaşında üç çocuk dünyaya getirmiş ve bir tuvalette zinciri vurulu halde 30 kilo ağırlığında bir anne olarak yaşamını yitirir.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Şiddet, bir iletişim biçimi ya da aracıdır. Şiddetin bu denli yaygın olması, hepimizin bu dili bilmesidir. Nasıl iletişim kuracağız? Derdimizi nasıl ifade edeceğiz? Kamuoyu ne zaman bir olaya ilgi gösterir? Sıklıkla bir yerde şiddet varsa, gözler oraya çevrilir. Şiddetin politik halidir bir bakıma katliamlar. Her katliam, gasp edilmiş yaşamlardır. Bir ayrık otu için de bir kelebek için de bir insan için de geçerlidir. “Bir insanın ölmesi trajedi, çok sayıda insanın ölmesiyle istatistiktir” derler. Her gün dört işçi iş kazalarında ölürken Soma gündeme oturdu, hoş, şimdi unutuldu. Oysa her yıl neredeyse dört Soma oluyor. 2002 ile 2011’in ilk altı ayı arasında resmi rakamlara göre 4.410 kadın, onları ‘seven’ baba, koca, sevgili, kardeş vb. tarafından öldürüldü. Bir başka dil mümkün. Sorunlarımızı şiddete, katliamlara başvurmadan da çözümleyebiliriz. Bunun için ön koşul, başta insan olmak üzere bütün kimliklerimizi bir yana bırakmamız gerektiği düşüncesindeyim.

Yürüyüş, bir başlangıç. İnsanların el vermesiyle anonimleşecek ve amacına ulaşacak. Ancak o vakit amacına ulaşır düşüncesindeyim. Yürüyüşler, sanal müze için yeterli içerik oluşturduğunda müze sürece dahil edilebilir. Bunun için hiç şüphe yok ki çok emek gerek; ev vermek isteyenleri, imkânları ölçüde destek olmaya davet ediyorum.

BU FİKİR NASIL DOĞDU?

Geçen yıl Madımak’ın 20. yılı nedeniyle Sivas’a gelmiştim. Otel, bilim ve kültür merkezi olarak hizmet vermekteydi. Her mekânın belleği vardır ama o bellek, Madımak’tan kazınmıştı. Oradan hizmet alan çocuklar, gençler, orada ne olduğunu bilmiyorlardı. Tıpkı savaşları dinleyen öğrenciler gibi olay ile kendi varoluşu arasında bir bağ kurmuyor ya da kuramıyordu. Oysa orası katliamları bütün yönleriyle, resim, animasyon vb. araçlarla desteklenen bir müze olsa, etkisinin güçlü olacağını düşündüm ve bunu oluşturmak için başta Madımak olmak üzere bu coğrafyadaki katliamları birbirine bağlayan bir yürüyüş başlatmaya karar verdim. Yapacağımız yürüyüşlerden derlenen insan hikâyelerine de yer verilecek müzenin ortak hafıza oluşumuna katkı sağlayacak.

Bilgi & İletişim:

https://ortakhafiza.wordpress.com/

https://www.facebook.com/OrtakHafiza

ortakhafiza.muzesi@gmail.com

twitter.com/OrtakHafiza

Ortak Hafıza Yürüyüşü başlıyor…

Ortak Hafıza Yürüyüşü

Farklı kimliklere yönelik katliamlara ortak bir inisiyatif oluşturmak ve insan ve doğa katliamlarının belgelenerek canlandırıldığı sanal bir müze kurmak amacıyla bir araya gelen insanlar, Sivas’tan Başbağlar’a yürüyecek. ilk etabı üç gün sürecek olan yürüyüş 2 Temmuz günü Sivas’tan başlayıp 5 Temmuz günü Erzincan’ın Başbağlar Köyü’nde sona erecek.

“Farklı coğrafyalarda, farklı kimliklere yaşatılsa da acılar ortaktır!” sözünden hareket edenler, Sivas Katliamı’nın yıl dönümü olan 2 Temmuz’da Sivas’tan Erzincan’ın Başbağlar Köyü’ne yürüyecekler. Başbağlar Katliamı’nın yıl dönümü olan 5 Temmuz günü Başbağlar’da olmayı hedefleyen grup, yürüyüşün herkese açık olduğunu ifade ediyor.

Grubun üyelerinden V. Metin Bayrak, kendi yürüyüşünü “Ardahan’da ailesi tarafından gördüğü işkencelerin ardından yaşamını kaybeden Melek Karaaslan’a adadığını” ifade ederek eylemlerinin amacını farklı kimliklere sahip toplumların birbirlerinin acılarına ağladıkları ölçüde yakınlaşabileceklerini söylüyor. Bayrak, “El verip olgunlaştırabilirsek, iyice kamplaşan ya da kamplaştırılan topluma yeni bir soluk getirebiliriz kanaatindeyim.” diyor. Bayrak, konuyla ilgili farklı dünya görüşüne sahip pek çok kişiyle görüştüklerini ve olumlu geri dönüşler aldıklarını ifade ediyor.

Grup, bu uzun soluklu yürüyüşün Başbağlar’dan Dersim’e; Dersim’den Bingöl’e; Bingöl’den 33 Kurşun’a yani Özalp’e; Özalp’ten Roboski’ye; Roboski’den Şırnak’a, Şiran’a, Aşkale’ye, Adana’ya, Ankara’ya, Sivrihisar’a, İstanbul’a, Trakya’ya… Fırtına Vadisi’nden Bergama’ya, Munzur’a, Çoruh Vadisi’ne… anonimleşerek taşınmasını; ve adı, insan ya da doğa katliamlarıyla anılan birçok noktanın birbirine bağlanmasını; elde edilen verilerle sanal bir katliam müzesi oluşturulmasını amaçlıyor.

Yürüyüş, 2 Temmuz’da Madımak Oteli’den anma programının ardından Sivas’tan başlayacak.

Bilgi & İletişim:

https://ortakhafiza.wordpress.com/

https://www.facebook.com/OrtakHafiza

ortakhafiza.muzesi@gmail.com

twitter.com/OrtakHafiza